Çamurlu ayakkabısının altından damlayan soğuk sular mezarın hemen bitimindeki yabani çiçeği ıslatıyordu. Yapraklarına çiy düşmüş çiçeğin gövdesi su damlacıklarıyla biraz daha yamuldu. Mezarın hemen bitiminde mevtayı avutur gibi öylece usulcacık bitivermişti. Mezarın parlak beyaz mermerinin üzerindeki isim de ona bakıp tebessüm ediyordu: Eleni. Uzun, ince, kusursuz bir elin parmakları o sırada harflerin üzerinde okşar gibi dolaşmaya başladı. Her harf çıkıntısında geçmişin izini aramaya çalışıyor gibiydi. Eli mezar taşından toprağa doğru usulca kaydı. Dokunmaktan korkar gibi… Toprağı avucunun içinde sıkmaya çalıştı. Devamı…